Yüzyıllardır şehrin en bilge, en yaşlı sakinleriydiler; her yaprakları bir anı, her kökleri bir ahitle bağlanmıştı toprağa. Onlar, "Çınar Altı Sohbet Geleneği"nin kalbi, Tarihi Çınarlar. Ama bir sabah, kalpleri sustu. Kurumuş gövdeleri, Osmaniye’nin göğsüne oturmuş, bir hüzün çığlığı gibiydi. Emeklinin dert ortağı, esnafın vicdanı, şehrin ileri gelenlerinin sırdaşı olan o görkemli mekân, derin bir yalnızlığa bürünmüştü.
Çınar Ağlıyor, Şehir Yas Tutuyordu
Kaybolan sadece ağaçlar değildi; gelenek nefes alamıyordu. Yaşlı amcalar, ayakları alışmış olduğu o kutsal topraklara her baktığında, içlerinden bir parça kopuyordu. O eski yer, bir "Yok Oluş Tehdidi" fısıldıyordu rüzgâra.
Ancak Osmaniye'nin ruhu, pes etmeyi bilmiyordu. Çınarların sessizliğine karşı, halkın kalbinde bir "Yeniden Başlama Arzusu" yeşerdi. Şehrin iradesi, kurumuş dalların yerine, yeni bir buluşma noktası inşa etti.

Tesbihçi Amca: Yeni Umudun Bekçisi
Ve işte, o yeni buluşma noktasının kapısında, sırtında asırlık geleneğin yükü, avucunda ise yeni umutların cilasıyla duran kişi belirdi: Tesbihçi Amca.
Tesbihçi Amca, sadece bir insan değil, adeta Geleneğin Konuşan Ruhu'ydu. Elindeki her bir kehribar tanesi, geçmişten bir hikâye fısıldıyordu. O, Sohbetin Mıknatısı oldu. Yaşlı amcalar, onun etrafına toplanarak sanki kaybettikleri büyük Çınar’ın gövdesine yaslanmış gibi hissettiler.
Tesbihçi Amca'nın Sesi: "Çınar'ın gölgesi gitti ama muhabbetin ateşi sönmedi. Benim sattığım her tesbih, yeni bir sohbetin başlangıç düğmesidir. Biz burada sadece taş dizmiyoruz, kaybolan dostluğu ilmek ilmek geri örüyoruz."
Artık Osmaniye'nin Sosyal Nabzı, kurumuş bir ağacın cansız gövdesinde değil, Tesbihçi Amca'nın sıcak bakışlarında ve avucundaki tesbihlerin ritmik tıkırtısında atıyor.



