Osmaniye'de hobi olarak ekti! Şimdi siparişlere yetişemiyor
Osmaniye'de hobi olarak ekti! Şimdi siparişlere yetişemiyor
İçeriği Görüntüle

Osmaniye Belediye Başkanı İbrahim Çenet’in sosyal medya hesabından yaptığı uzun ve dikkat çekici paylaşım, kısa sürede yerel yönetim anlayışı, yöneticilik kültürü ve siyaset ahlakı üzerine geniş bir tartışma başlattı. Hayatın içinden örneklerle kaleme alınan metinde Çenet, yöneticiliği “suyun içinde yüzebilmek” metaforuyla anlattı. Panikleyenle yüzme bilen arasındaki farktan yola çıkan paylaşım, sadece belediyecilik pratiğine değil, devlet idaresine, ekonomi yönetimine ve siyasetin finansmanına kadar uzanan bir bakış sunuyor. Çenet’in satırlarında öne çıkan ana vurgu ise sakinlik, irade ve millet yararı oldu. Yazı, deneyimin ve bilgelik kavramının altını çizerken, makamların geçiciliğine de dikkat çekti.

Yöneticilik suda yüzmek gibidir: Sakinlik ve tecrübe vurgusu

İbrahim Çenet, paylaşımının ilk bölümünde yöneticiliği yüzme bilmeye benzetiyor. Ona göre suyun içinde en çok çırpınanlar, işi bilmeyenler. Yüzme bilenler ise daha az hareket eder, sakin görünür ama kontrol tamamen onlardadır. Bu benzetme, dışarıdan bakıldığında “kolay” sanılan yöneticilik görevlerinin aslında derin bir tecrübe ve dikkat gerektirdiğini anlatıyor. Çenet, gençlik yıllarından aktardığı tarla sulaması anısıyla da bu noktayı güçlendiriyor. Çok konuşmanın değil, doğru zamanda doğru işi yapmanın değerli olduğunu vurguluyor. Ona göre ister küçük bir tarlayı, ister koskoca bir devleti yönetin, esas olan suyu yatağında akıtabilmek. Yani paniğe kapılmadan, sakin ama gerektiğinde hızlı ve kararlı hareket edebilmek. Bu yaklaşım, yönetimde gösterişten çok dengeye önem verilmesi gerektiğini hatırlatıyor.

İrade olmadan idare olmaz: Karar alabilmenin önemi

Paylaşımın dikkat çeken bölümlerinden biri de “idarecilik ve irade” ilişkisi üzerine kurulu. Osmaniye Belediye Başkanı İbrahim Çenet, idareciliğin aslında irade ortaya koymak olduğunu söylüyor. Karar veremeyen, sorumluluk almaktan kaçan bir yönetim anlayışının sürdürülebilir olmadığını ifade ediyor. Belediye deneyimlerinden örnekler veren Çenet, bazı taleplerin neden reddedildiğini açık bir dille anlatıyor. Herkesin bir şey isteyebileceğini, ancak önemli olanın milletin ve memleketin faydasını gözetmek olduğunu belirtiyor. Kısa vadeli kolaycılıklar yerine uzun vadeli doğruları tercih etmenin altını çiziyor. Ona göre yöneticilik, bazen “millet hayrına hayır” diyebilmeyi gerektiriyor. Bu da tecrübe kadar cesaret ve bilgelik isteyen bir duruş olarak öne çıkıyor.

Bilgelik, siyaset ahlakı ve millet yararı

Çenet’in paylaşımı yalnızca yerel yönetimle sınırlı kalmıyor; siyaset ahlakı ve finansmanı konusuna da uzanıyor. Dünyada başarılı ekonomilere sahip ülkeleri örnek göstererek, hangi modelle yönetilirse yönetilsin asıl farkı yaratan unsurun bilgelik olduğunu vurguluyor. İnsan ömrü ile devlet ömrünü ayırabilmenin önemine dikkat çeken Çenet, kişisel ya da zümresel çıkarlar yerine millet yararının esas alınması gerektiğini savunuyor. Siyasetin finansmanı konusunda ise bağış sistemine dayalı, şeffaf ve denetlenebilir bir model öneriyor. Böylece yöneticilerin yalnızca milletin adamı olabileceğini ifade ediyor. Yazının sonunda yeniden baştaki metafora dönen Çenet, yöneticiliğin bilgi kadar sükûnet ve ölçülülük işi olduğunu hatırlatıyor. Ona göre su, patırtıyı sevmez; sakin olanı taşır.

Muhabir: Haber Merkezi