Herkesin acıyla baş etme yöntemi, gücü, dili başka. Bazılarımız öfkesini haykırarak dile getirir, kimimizse sessizliğe gömülür; kelimeler boğazımızda düğümlenir. Ama ortak paydamız, bu acıyı iliklerimize kadar hissetmek. Bolu Kartalkaya’daki Grand Kartal Otel’de yaşanan yangın, ülkece bizi derinden sarstı. Küçücük bedenlerin masum çığlıkları, annelerin umutsuz yardım haykırışları hâlâ kulaklarımızda çınlıyor sanki.

Bu felakette hayatını kaybedenlerin arasında aynı aileden onlarca kişi var. Örneğin, Türk Hava Yolları çalışanı Zehra Sena Gültekin ve ailesinden 14 can… Bir aileyi neredeyse tamamen yok eden bu olay, her birimizin kalbinde derin izler bıraktı. Sadece bu aile değil, onlarca aile için de aynı acı söz konusu. Özellikle, Fenerbahçe Yüzme Şubesi sporcusu Vedia Nil Apak ve annesi Ferda Apak’ın kaybı, spor camiasından tutun da ülkenin dört bir yanındaki insanlara kadar geniş bir kesimi yasa boğdu. Onları İstanbul’da düzenlenen cenaze töreniyle uğurladık ama vicdanımızda oluşan yara hâlâ taze.

Resmî makamlardan gelen ilk bilgilere göre yangın, otelin dördüncü katındaki restoran bölümünde başlamış ve binada uygun güvenlik sistemlerinin bulunmadığı belirlenmiş. İhmaller zincirinin nerede başlayıp nerede bittiği elbette yargı sürecinde kesinleşecek. Şimdilik otel sahibi, personel ve Bolu Belediyesi’nden üç kişi dâhil 14 kişinin gözaltına alındığını 9 kişinin de tutuklandığını biliyoruz. Ne var ki bu, yaşananların ardındaki bütün gerçeği aydınlatmaya yetmeyebilir. Suçluyu bulmak, suçu tespit etmek kolay değil; zira en küçük ihmalin bile toplu facialara yol açabildiği bir sistemde, denetimin her aşaması tartışmaya açık.

Bir yandan bu denli büyük bir kaybın yasını tutuyoruz, öte yandan “Bu nasıl olur?” diye isyan ediyoruz. Her yangın faciasının ardından benzer soruları yeniden soruyor, eksik cevaplar alıyoruz. İhmallerin, denetimsizliğin, basit önlemlerin bile alınmamış olmasının bedelini masum insanlar ödüyor. Hele de hayatını kaybedenlerin büyük bölümü çocuk olunca, acı daha da katlanılmaz hale geliyor.

Yetkililer, ihmali olan herkesin adalet önüne çıkarılacağını söylüyor. Bu sözlerin lafta kalmayıp gerçeğe dönüşmesini dilemekten başka çaremiz yok. Zira böylesi faciaların tekrar etmemesi için ibret alınması, cezaların caydırıcı olması ve en önemlisi, denetimlerin düzenli yapılması şart. Kurumların, belediyelerin, tesislerin “oluruna bırakılmış” bir anlayışla değil, insan hayatını önceleyen bir zihniyetle hareket etmesi gerekiyor.

Elbette hiçbir ceza, kaybedilen canları geri getirmeyecek. Ancak bu elim olay, otellerde ve tüm turistik tesislerde güvenlik önlemlerinin ne kadar hayati olduğunu bir kez daha gözler önüne serdi. Aynı acıları tekrar yaşamamak için, yangın güvenliği başta olmak üzere her türlü tedbirin etkin bir şekilde uygulanması gerekiyor. İlgili kurumların düzenli olarak denetim yapması, ceza mekanizmasının caydırıcı işlemesi ise bu işin olmazsa olmazı.

Hayat, her şeye rağmen devam ediyor. Ancak biz bu defa devam ederken, 78 canın geride bıraktığı dersleri ve onların hatıralarını da yanımızda taşıyoruz. Aramızdan ayrılanlar arasında geleceğe dair umudu, hayalleri olan çocuklar, fedakâr anneler, eğitimli gençler, sporcular ve daha niceleri var. Onları anarken, içimize gömdüğümüz acıyı unutmadan sistemdeki çürümüşlükleri onarmak, sorumluluğu paylaşmak, adaleti sağlamak boynumuzun borcu.

Yaşanan trajedi, hepimizin yüreğinde derin izler bıraktı. Unutmamalıyız ki: “Suçlu bulmak kolay, suçluyu bulmak zor.” Umut ediyorum ki bu sefer, gerçekten suçluyu tespit edebilir ve hakkaniyetli bir düzenin inşası için gerekli adımları hep birlikte atabiliriz.

Unutmayalım, unutturmayalım. Çünkü insanların can güvenliği, rakamlarla ölçülecek bir lüks değil, temel bir hak. Bu hakka sahip çıkmak da hepimizin ortak sorumluluğu.