Bir kenti sevmek, çoğu zaman orada yaşanan anıların birikimiyle başlar. Kimisi için doğup büyüdüğü sokakların her köşesi, kimisi içinse ilk defa ayak bastığında içini saran o tarif edilemez huzur, aidiyet hissinin tohumu olur. Osmaniye de benim için tam olarak böyle bir şehir. Bir yandan bakınca geçmişin ihtişamıyla dolu; birçok medeniyete ev sahipliği yapan kaleleri, antik kentleri, zamana meydan okuyan tarihi yapılarıyla geçmişin izlerini bugüne taşıyor. Başka bir yandan ise doğasının çeşitliliği, samimi insanlarının dostça bakışı ve hayatın her alanına yayılan kültürel zenginliğiyle büyüleyici bir çekim merkezi yaratıyor.

Sıcak bir yaz günü Kadirli’nin yaylalarına, ya da Zorkun'a ya da Dumanlı'ya çıktığınızda, çam ormanlarının gölgesinde ferahlarken kendinizi apayrı bir coğrafyada bulabilirsiniz. Bir yanda tertemiz bir dağ esintisi, diğer yanda uçsuz bucaksız yeşilliklerle dolu tepeler… Bu yaylalar, şehrin sıcağından uzaklaşmak isteyenlere kucak açar ve binlerce yıllık geleneklerin izlerini misafirlerine fısıldar. Düziçi’nin serin kaynak suları da tam bu noktada devreye girer; doğanın cömertliğini iliklerinize kadar hissettirir. Sonra Karatepe-Aslantaş yönüne rotanızı çevirdiğinizde, tarih ve doğanın birbirine böylesine güzel harmanlandığı nadir yerlerden birine ulaşırsınız. Açık hava müzesindeki antik kalıntılar, Anadolu coğrafyasının kültürel çeşitliliğini gözler önüne sererken, etrafınızı saran ağaçlar ve kuş sesleri eşliğinde kadim bir masalın parçası gibi hissetmenizi sağlar. Oldu ya denize gitmek istediniz 20 dakika sonra Burnaz masmavi suları ile sizi bekler...

Osmaniye’nin kültürü bu topraklardan kök salan binlerce yıllık bir mirasın meyvesi. Usta yazar Yaşar Kemal de bu coğrafyanın yetiştirdiği en önemli değerlerden biri. Eserlerinde Çukurova’dan, Toroslar’dan esen rüzgârın ve bu toprakların insan hikâyelerinin izlerini görmek mümkün. Onun kelimeleri, belki de Osmaniye’nin dağlarında, ovalarında, köylerinde yaşadığı deneyimlerin bir yansıması. Aynı şekilde Karatepe kilimleri de yöre kültürünün en nadide yansımalarından biri. Bu kilimlerin desenlerinde, renklerinde ve ilmek ilmek işlenmiş motiflerinde yalnızca sanatsal bir estetik değil, geçmişle gelecek arasındaki bir köprü ve onurlu bir direnişin sembolü bulunuyor. Her bir kilim dokuması, nesilden nesle aktarılan bir hikâyenin taşıyıcısı gibi.

Şehrin kültürel zenginliğini sadece tarihle sınırlamak haksızlık olur. Osmaniye’nin lezzet durakları, “yer fıstığının başkenti” unvanını fazlasıyla hak eden benzersiz tatları ve misafiri her zaman “baş tacı” gören samimi insanları, bu şehrin hafızasında kendine kocaman bir yer edinir. Kahvehanelerde içilen sıcak bir çay eşliğinde hiç tanımadığınız insanların sofralarına davet edilmeniz işten bile değildir. Yöresel yemeklerin çeşitliliği ve tadı, özel günleri renklendiren geleneksel tatlılar ve fıstık bazlı ürünler, tüm bu misafirperverliğin tuzu biberi olur. Şehrin modern yüzünde ise kültür-sanat etkinlikleri, festivaller ve geliştirilmeye devam eden yerel organizasyonlar, Osmaniye’yi geleceğe taşıyan önemli adımlar olarak dikkat çeker.

Tüm bu güzelliklerin ortasında, “Bir kenti neden seversin?” sorusunu yeniden düşünmek gerekir. Seversin, çünkü orada kendine dair bir şey bulursun. Sokaklarında gezerken kalbine dokunan bir tarihi doku, misafirperverliğiyle seni eve dönmüş gibi hissettiren insanları, öylesine gelip geçici olmayan ve üzerinde düşünmeye değer bir kültürel miras ile karşılaşırsın. İşte Osmaniye’de beni en çok etkileyen şey de tam olarak bu: Tarihin, doğanın ve insan faktörünün iç içe geçtiği sıcacık bir samimiyet.

Günün birinde Osmaniye’yi ziyaret ederseniz veya çoktan ziyaret etmişseniz, caddelerinde dolaşırken hissedeceğiniz o kente ait olma duygusunu içinize çekin. Bu, bir şehrin ruhudur. O ruh, yaylaların serin esintisiyle yanaklarınızı okşar, tarihin tozlu sayfalarında gezinirken geçmişi size fısıldar, sanatın ve edebiyatın izlerini sürerken de kendinizi bu hikâyenin bir parçası kılar. Bir kenti sevmek, onu anlamaya çalışmaktır. Osmaniye de kendini seven, anlamak isteyen herkese cömertçe kapılarını açar. Bu yüzden Osmaniye’yi seviyorum; çünkü her taşında, her gölgesinde, her sayfasında ruhuma iyi gelen bir şeyler buluyorum.