Bu çalışma bir tez değildir, yorum da değildir. Belki dünyanın dilini görmede daha kolay bir im’dir, işarettir. Ortada olup bazılarının göremediğini göstermektir.

Bu çalışma dil konusunda söyleneni anlamaya, yazılmışsa okumaya – anlamaya yardımcı olmaktır. Başlıkta görülen dünya (dönya) nın*, küremizin sesini, söylemini, dilini anlamaya ve bunun tadına varmayı yaşamaktır.

Dil insandır !

İnsan olmak , birazda dili olmakla yani konuşmakla ilgilidir. Konuşmak iç duygunun yanında sosyalliği oluşturan – geliştiren bir temel olgudur.**

Sürüngenler belki de konuşmadıkları için, sadece beslenme, barınma ve çiftleşme , duygu ve ediminde oldukları için pek sosyal varlıklar değildir. Oysa insanlar konuştukları için sosyal varlıklardır. Daha kapsamlı, gelişkin konuşanlar bir birini daha iyi anlayacağından daha sosyal ve üretken varlıklardır. Bu yüzden dil insandır dedik. Dil önemli olduğu kadar , küremizde ki dili anlamakta önemlidir. Bu çalışma dili anlamaya yönelik bir çabadır.***

Biz bu çalışmayı çeşitli olgulara dayanarak yaptığımızın yanında, temelde Çukurova – Amanos Dağları eteklerindeki köyümüz Çardak’ta doğup – yaşamış anamız AY (şe) kadından esinlendim, öğrendim ve düşledim.

— Kime ya da ne gibi özelliği tamamlayan ( evrimleyen ) varlığa ‘insan’ denir ?

Baş parmağını kullanan.

Dik durup, yürüyebilen ve belli bir düşünme- bilinç durumuna ulaşan varlığa ,

Alet yapıp kullanan,

Ve konuşan ( doğal olarak sosyal olan ) varlığa ‘insan’ denir.

İnsanlar ne zaman dik durup yürüdü. Diyelim bir buçuk milyon yıl önceleri. Ne zaman konuştu. Diyelim dört yüz bin yıl önceleri, (Uzakdoğu Asya’da). Neye dayanarak? Kafa tasında, beynin konuşma durumunu idare eden bölümün genişleyip o bölgede bir alan oluşturmasına bakarak. Bunları söyleyen bilim insanlarına saygılıyız ama kesin bilgilerde değildir. Yer ve zaman aralığı biraz farklı olabilir.

Bununla birlikte diyeceğimiz bir şey var : İnsanlar belli bir evrede konuşmuyordu hatta seste çıkarmıyordu. Genel canlılardan sapan (sapma , evrimleşme ) durumunda olan varlık dik durmaya, sosyalleşmeye, alet kullanmaya, üretmeye ve toplumsal (komünal) yaşamaya başladı.

Konuşamayan , hatta ses çıkaramayan varlık (hadi insan diyelim) nasıl anlaşıyordu?

— Baş, el, kol, vücut hareketleriyle , vücut diliyle – işaretle anlaşıyordu. Hayvanlar da bazı organ ve vücut hareketleriyle yüzlerce ve hatta bizim göremediğimiz biçimde, çok çeşitli duygu ve davranışlarını anlatırlar.

Bir tek örnek verelim, siz bu örneği geliştirin :

—Atlar!

Atların bazı organları ya da vücut hareketleriyle anlatımlarını şöylece belirtebiliriz:

Kuşkulandıkları ve ürktükleri durumlarda kulaklarını dikleştirir ve öne doğru uzatırlar. Daha somut bir tehlikeyi ve istemedikleri durumu anlatmak için de kulaklarını arkaya doğru yassılarlar. Bu davranışı insanlara ve hayvanlara karşı yaparlar). Ve demeye gerek yok ki böylece hemcinslerine ve binicisine de bildirmiş olurlar. Bir Çukurova köylüsü olan babam aynı zamanda at yetiştiricisi ve terbiyecisiydi. Eğer abartmıyorsam ben bile atların işaretle anlattıklarından yüz kadarını bilirim.

İstemedikleri bir durumu anlatmak için başlarını aşağı yukarı sallarlar.

İyi bir at gözlemcisi ya da bakıcısı, atın ön ayağıyla yeri eşelemesinden, baş hareketlerinden, kuyruğunu sağa sola sallamasından, şaha kalkmasından vb. çok anlam çıkarır.

Bazı kuşların eşine kendisini beğendirmek için tüylerini ve rengini nasıl değiştirdiğini, eşine tüylerini nasıl kabarttığını, biçim verdiğini, hatta dans ederek ve şarkılar söylediğini görmeyen bilmeyen var mı?

Diyebiliriz ki insanlar bugünkü konuşma yeteneğini kazanmadan önce işaret ve vücut diliyle anlatıyorlardı anlatacaklarını . Bugün ise hem konuşuyor , hem yazıyor, hem de okuyoruz. Ama bununla birlikte işaret diliyle de destekliyoruz anlatımlarımızı. Böylece anlatımımız daha da güçleniyor. Ses dilimizi işaret diliyle tamamlıyoruz.

Bu bağlamda kime iyi tiyatrocu denir, diye sorulsa şöyle yanıtlanabilir: Seçtiği sözleriyle, tonlamaları, jest ve mimikleriyle kısa sürede çok şey anlatan iyi bir tiyatrocudur.

Bugün çoğumuz ayırdımında olmasak da işaret dilini de kullanıyoruz. Sözlerimiz işaret diliyle daha da zenginleşiyor. Belki de eskiden işaret dilini çok daha fazla kullanıyorduk. Sözle anlatım başlayınca işaret dilimizin önemli bölümünü kaybettik.

Bugün sağır dilsizlerin hiç ses çıkarmadan çok iyi anlaştığını görüyoruz. Hatta görüntülü telefonda uzun süre sohbet ediyorlar ve de mutlu oluyorlar.

Öyle anlaşılıyor ki insanlar çok uzun zaman işaretle konuşmuşlardır. Sonra işaret diliyle sessel/sözsel dil birleşmiş, böylece insanın anlatımı daha da güçlenmiştir.

Peki, insanlar ilk kez nerede ve ne zaman konuşmaya başlamıştır?. Bu konuda savlar farklıdır. Ben Asya’da , Doğu Asya’da , uzak adalarda, Mu kıtasında diyorum.

Prof Dr. Ahmet Ünal ; --- İnsanın sadece ses değil anlamlı, anlaşılır ses çıkarması için canlı varlığın dik durması gerek. Gene bu cümleden olarak gırtlak yapısının bu diklikte daha uygun hale geldiği..

Dik durmadan da Köpeklerde ve atlarda olduğu gibi güçlü ses çıkartabilir. Ancak bu durumda ses, akciğerin etkisi ağırlığında güçlü ses çıkartır. Sesin anlaşılır tonlarda ve frekansta olması için , ses tellerinin belli bir gelişkinliğe ulaşması gerekir. İşte bu durum için ancak ses telleri dik durulmanın belli bir evriminde ve akılla birlikte deneme yapmasında oluşur. İşte böylece çıkarılan sesler gelişim, uygulama ve zaman içinde üretimsel ve işlevsel bir duruma ulaşır. Sesler söze, sözlerde birbirine eklenerek tek hecelikten iki, üç heceliğe ve belli bir eseme içinde de bu sözlerin anlatım düzenine geçmesi oluşur.

İşte bu konuşmanın başlangıç evrim serüvenidir….. Bu durumun küremizin neresinde ve ne zaman olduğuna ilişkin çeşitli öngörüler vardır. Örneğin Oktay Kaynak ---- yerelden evrensele dergisinde --- yayınladığı , bilginin evrimi yazısında bu durumun Afrikada, 1,5 yıl önce olduğunu söylüyor. ( ben biraz farlı düşlüyorum. )

Oktay Kaynak : ----- İnsanlar şurada ve şu kadar zamanda , şu amaçla dik durmaya başladı, suda balık avlama ve boğulmamak için başın dışarıda durması gerekiyordu. Buda zaman içerisinde dik olmayı, sağladı ve vücut silindirik oluşmaya başladı, ve ses te böylece oluştu. ( Oktay Kaynak. )

Bu nasıl olmuştur? İnsanlar işaret dilinden sonra ses çıkarmaya başladıklarında, ilk çıkardıkları sesler, sesli harflerdi: A –e , o-ö , u-ü, ı-i. Bugün ani bir ses çıkarmak zorunda kaldığımız zaman “A!, Aaa!” demiyor muyuz? A sesi belki de insanın ilk çıkardığı ses ya da sözüdür. ‘A’ doğuran, doğu, doğmuş demektir. Öyleyse ‘A’ sesine başka sesler de ekleyerek çok sayıda söz oluşturmuşuz.:

A – Aaa ! – Ab – Ac – Aç – Ad – Af – Ag – Ah – Ak – Al – Am – An – Ap – Ar – As – Aş – At – Av – Ay – Az…. gibi.

Ab sözüne sesli bir harf eklersen yani Aba , Abi, Abo, Aga gibi sözlerimiz oluşur.

Bir diğer sesli harf , “O! Ooo!”dur : O –Ooo- Od – Of – Og – Oh – Ok – Ol – Om – On – Or – Os – Oş – Ot—Ov – Oy – gibi. Bunları çoğaltabilirsiniz.

İyi ama bunlar hepten (isterseniz tüme yakın deyin) Türkçe gibi !

Öyle mi dersiniz?

Kendinizi hiç engellemeyin, akla dayalı bilimi, olanı sürünüz. Nereye giderse gitsin. Kim ne derse desin.

Demeye gerek yok ki , ilk önceleri insanlar kısa söylem sözler söylüyordu. Sonları sözler uzun söylenmeye başladı. Üste verdiğimiz örneklerde A , O, E, İ kısa anlatım sözleridir. İskandinav ülkelerinde ( Kuzey Avrupa ülkeleri ) A ( üzerinde küçücük bir o harfi vardır ki O diye okunur, ırmak demektir. Ö sözü ki ö diye okunur ada demektir. ( Bunun yanında Arap besmelesi Bismillal la başlayan söz yirmi dört harften oluşur. Almancada da onlarca harfli sözcükler vardır. Türkçe ise genellikle tek heceli yada az heceli sözlerdir. Geri yıllara doğru gittiğimiz zaman Türkçenin neredeyse tek heceli olduğu görülür : Par – parlamak; Bal – balta; De – demek vb. )

İnsan ya da insanlaşan varlık önce ağızdan (gırtlaktan) bir defada çıkan ses ya da sesler çıkartmıştır. Az önce de birkaç tanesini söyledik. A – Aaa ! O – Ooo ! ve oradan hareketle insan ya da insanlaşan varlık ağızdan (gırtlaktan) başka sesler de çıkartmıştır. Türk dilinin temel taşlarında gezinti yapmaya devam edeceğiz.