Amerika kıtasında Ant Dağları, Avrupa kıtasında Alp Dağları, Anadolu'da Tor (Toros) Dağları, Asya kıtasında Ural Dağları, Sibirya'da Altay Dağları, Asya'nın göbeğinde Karakurum Dağları ve Himalya Dağları vb. Görüldüğü gibi, bu isimler hep Türkçedir. Bu isimler dünyanın en eski sembol isimleridir. Ne kadar eski? İnsanların en önemli nesnelere isimler vermeye başladığından beri. Hatta isterseniz insanların konuşmaya başladığı zamandan, insanın insan olmaya başladığı zamandan beri. Sözünü ettiğimiz bu isimler, insanların elmaya, armuda isim vermesi gibi değildir.
Ön bir anımsatma yapalım. Dünyanın çoğu yerinde dağ adları; kıta, tanrı, ırmak, orman, genel bölge adları kolay kolay değiştirilemiyor, hatta kent adları gibi. Gördüğünüz gibi ülkemizdeki pek çok, evet pek çok, kentin adı kolay değiştirilemiyor.
İşte dünyadaki bu devasa büyük doğa harikası dağların adları da Türkçedir ve değiştirilemiyor. İnsanlık benimsemiş. Şimdi bu dağların adları ne zaman konmuş? Peki, yeryüzünün en önemli sembol dağlarının adlarının Türkçe olması isabet olabilir mi? Demek ki Türkler tüm bu bölgelerde, bütün bu kıtalarda çok yoğun ve uzun süre yaşamışlar ki bu adlar konmuş ve hâlâ yaşıyorlar.
Şimdi bu dağlar hakkında kısa bilgiler verelim ve gerçekten bu dağların adları Türkçe midir?
1- And Dağları
Güney Amerika'da bulunan bu dağ sırası dünyanın en uzun dağıdır. And Dağları'nın kuzeyden güneye uzunluğu 7000 km'dir. Genişliği 200–700 km arasında değişir. Ortalama yükseltisi 4000 metredir. And’ların en yüksek dağı 6.962 m ile Arjantin ve Şili sınırındaki Aconcagua'dır. Güney Amerika'nın bütün batı kıyısı boyunca uzanır. Venezuela'dan başlayıp Kolombiya, Ekvador, Peru, Bolivya üzerinden devam ederek Şili ve Arjantin'in Patagonya topraklarında sona erer. Bu yedi devlet aynı zamanda "And Ülkeleri" olarak da bilinirler. Görüldüğü gibi Himalya ve Karakurum Dağları'ndan sonra dünyanın en yüksek noktasıdır.
And: Çok güzel ve anlamlı bir Türkçe sözümüzdür. Söz vermek anlamındadır. Şu dışarıdan ödünç aldığımız 'yemin' sözünün gerçek Türkçesidir. "And içmek", "and içerim" demiyor muyuz?
Bu söz ne zamandan beri kullanılır? Yanıt: Bu isim en az Kızılderililer kadar eskidir. Peki, Kızılderililer Asya'dan Yeni Dünya'ya yirmi beş (25) bin yıl kadar önce geçmeye başladığına göre, bu dağlara bu ismin verilmesi de yirmi beş bin yıl kadar eskidir.
2- Alp Dağları
Alpler, Orta Avrupa'da yer alan büyük dağ silsilesidir. İsviçre, Kuzey İtalya ve Fransa'nın pek çok bölümünde görülür. Avusturya'nın hemen hemen hepsini kaplar ve Almanya'nın güneyinde önemli yer tutar. Alp Dağları, doğudan batıya 800 km bir kavis içinde değişen ve 200 km genişliğinde, Orta Avrupa'nın hilal şeklinde coğrafi bir özelliğidir.
Alp: Çok güzel ve tam olarak Türkçe bir sözümüzdür. Şu "kahraman" diye söylenen sözcüğün tam karşılığıdır. Yiğit demektir. Geçmiş yüzyıllarda, savaşlarda yiğitlik gösterenlere "Alp yiğitler" denir. Ve hatta eski bin yıllarda Türk hanlarının adları Alp değil midir?
Bu söz, Avrupa'nın sembolü olan dağa ne zamandan beri verilmiştir? MS beş yüz yıllarıyla Hun Türklerinin Avrupa'da imparatorluk kurmasıyla demeyin. Hatta Türklerin bir kolu olan Etrüsklerin Avrupa'ya geçip İtalya'nın kuzeyi, İsviçre, Avusturya yani Alp Dağları'nda ve Po Ovası'nda devletler, uygarlıklar kurması zamanında, yani MÖ binli yıllarda da demeyin. Bence daha eskidir.
3- Tor (Toros) Dağları
Toros Dağları ya da kısaca Toroslar, Türkiye'nin Akdeniz kıyılarına paralel olarak Teke Yarımadası'ndan Suriye'ye, hatta iç kesimlere de uzayarak Irak sınırına varan, içinde birçok sıradağı da barındıran bir dağ zinciridir. Bu zincirin en yüksek noktası 3767 metrelik Kızılkaya zirvesidir. Rodos ve Muğla il sınırından Hakkâri'ye kadar uzanan 2000 km uzunluğunda önemli bir dağdır.
Bu dağın söz kökü 'Tor'dur. Türkçede "Tor" sözü, acemi, vahşi demektir. İnsanlık tarihinde boğa uzun yıllar tanrı görevini sembolize etmiştir, "vahşi boğa" olarak. Bu durum ve sıfattan dolayı "Tor" sözümüz "Toro" şeklinde boğaya verilmiştir. "Tor" sözünün acemi, vahşi olduğunu şöyle de anlayalım: "'Tor bir tayı binek hayvanı olarak alıştırıyoruz.'" ya da "'Yeni yetme, torlaşan bir genç!'" deriz. Ayrıca çam ağaçlarının çok genç olanına da "torangı" diyoruz.
4- Ural Dağları
Ural Dağları veya Urallar, Kazakistan steplerinden Kuzey Kutbu'na kadar uzanan 2.498 km uzunluğunda bir sıradağlar oluşumudur. Vaygaç Adası bu sıradağların devamıdır. Ural Dağları, Avrupa ve Asya'yı birbirinden ayırmaktadır.
Ural sözümüz de çok kullanılan bir Türkçe sözümüzdür. Sözün kökü 'Ur'dur. "Ur" hem yansımak hem de "er" anlamına da kullanılır. "Al" sözümüzü anlatmaya gerek yok. Ural da iki sözcükten oluşan bir söz dizinimizdir.
5- Altay Dağları
Orta Asya'nın en önemli dağlarındandır. Kazakistan, Rusya, Moğolistan ve Çin'in bir bölümünü içeren bu dağ silsilesi 2500 km uzunluktadır.
Altay sözümüz iki sözcükten oluşan bir sözümüzdür: Alt ve ay sözcükleri. Şamanizm (Kam) anlayışında temel bir ilke vardır. Şöyle ki: Kam anlayışı din değildir. Din adamı yok, ibadet etme yeri yok. "Ay'ın altında" her yerde ibadet edilebilir. Yani bir su gözesinde, bir ormanda, her yerde. İşte, "ayın altında her yerde ibadet edilir" anlayışından bu uzun dağ sırasına Altay denir.
6- Karakurum Dağları
Bu Karakurum Dağları'nı Avrupalı böyle söylüyor. Kara, siyah dedikleri rengin Türkçesidir. Kurum ise; kurulmuş, oluşmuş demektir. Kurumun bir de şu anlamı var (ama burada sanırım bu değildir): Bacanın is bağlaması, kaplanması.
Karakoram mountain – İngilizler de böyle söylüyor.
Monts du Karakoram – Fransızlar da böyle söylüyor.
Kaaraakoram parvat – Hintliler de böyle söylüyor.
Karakoram gori – Ruslar da böyle söylüyor.
Bu Karakurum Dağları Pakistan, Çin ve Hindistan arasında ve 1300 km'dir. Dünyanın en yüksek ikinci zirvesi bu dağlardadır (8.611 metre kadar).
7- Himalya Dağları
İşaret dağları. Sınır dağları. Him: işaret; al: kızıl; Himalya = Kızıl İşaret Dağları.
Himalaya mountain – İngilizler böyle söylüyor.
Himaalay parvat – Hindistan böyle söylüyor.
Demek ki aynı isim.
Asya'daki Himalya Dağları yeryüzünün en yoğun kütlesidir. Aynı bölgedeki Karakurum Dağları'yla birlikte adeta dünyanın sembolüdür. En yüksek noktası da Everest Tepeleri'dir ki 8850 metre dolaylarındadır. Sözünü ettiğimiz bu dağ ya da dağlar kütlesinin güneyinde Hindistan, doğusunda Çin, kuzeyinde Türkistan, hemen yakınlarındaki Bangladeş, Pakistan ve öteki ülkelerle birlikte dört, hatta beş milyar insan yaşamaktadır. İşte bu yüzden bu dağ(lar) sistemine dünyanın sembol anıtı, anısı ve göbeği dedik.
Şimdi bu sembol, dünya anıtı dağın isminin etimolojik anlamına gelelim. Az önce bugünkü Türkçemizde "him" sözümüzün işaret anlamına geldiğini ve "al" sözümüzün de kızıl anlamına geldiğini söylemiştik. Himalya adının da "kızıl işaret" anlamında olduğunu söylemiştik.
Him: İşaret. Bir halk türkümüz vardır:
‘El eder işmar eder
Işmar eder him eder
İşmar eder im eder’
Burada "him", el, kol, baş ile birisine işaret etmektir. "Genç oğlan sevdiğine him ediyor." Bir yerdeki tarla takımının, arazinin işareti belirsiz olduğu zaman, "'İmi timi belirsiz oldu.'" deriz. Gılgamış Destanı'nda da bu sözü böyle kullanıyor: "'Bu düş'ün im'ini (him'ini) bana versene, söylesene.'" diyor. Peki, 'im' ya da 'him' sözü hangisi daha eskidir? Sözün kullanımı o kadar eski ki, o kadar çok binlerce yıl ki hangisi daha eski bilemiyoruz. Azerbaycan, "Azer" sözümüz var. Asya'da bir gölden öte bir denizimiz vardır. Peki, bu sözün özü Azer Denizi mi? Yoksa Hazer (Hazar) Denizi mi? Hangi söylem biçimi denirse densin, ikisi de aynı anlamda ve aynı denize verilen addır. Himalya Dağları'ndaki "him" mi yoksa "im" mi daha eskidir? Bilmiyoruz ama ikisi de işaret anlamındadır.
Bu sözü irdelemeye devam edelim: İma etmek, işaret etmek demektir. Şiirde kullandığımız 'imge' diye bir sözümüz var. Sözün görünen gerçek anlamının yanında gösterdiği, işaret ettiği anlamdır. Avrupalıların kullandığı, Fransızların kullandığı 'image' (imaj diye okunur) sözü de gösterge, belirti, işaret anlamındadır.
Doğu Çukurova'da bir atasözümüz var: "'Belime HİM taşı düştü!'" Yani, belim kırıldı, anlamında. Bu söz ağır bir sıkıntıya düşüldüğü zaman söylenir. Peki gerçekte "him" taşı ne demek? Anadolu'da taş duvardan yapılan evlerin yeri belirlenip düzlendikten sonra, evin dört köşesine birkaç kat ağır ve sert taş konur. Yani hem evin yapım sınırını işaretlemek için "işaret" – "him" taşı anlamında (ayrıca sağlamlık anlamında). İşte bu taş insanın beline düştüğü zaman ağır hasar yapar. Burada evin köşelerini işaretlemek, belirlemek için konan taşa da "him taşı" diyoruz.
Doğu Çukurova'da tarlada orak ya da tırpanla biçtiğimiz otları öbek öbek yaparız ki toplarken işaret olsun, belirti olsun diye. İşte bu işaretlere, öbek yükseltilere 'him' diyoruz.
İm = damga: Kilimlerimizdeki işaretler. Damgalar, tamgalar. Türkler tarih boyunca aile, oba, oymak, boy, devlet gibi kavramları ifade etmek için belirli figürleri, damga = im kullanmışlardır. İm/damgalar o kişinin, o topluluğun varoluşunun simgesidir. Bu uygulama, hem soy ve aile adının sürdürülmesini hem de aileye ait değerli eşyaların yitirilmemesini sağlamaktadır. Hatta üretilen her dokumanın, her araç gerecin hangi toplumun kültürü olduğunun gelecek nesiller tarafından bilinmesini sağlamıştır.
Bugün kullanılan piktogramlar, şirket logoları, hatta rumuzlar bu geleneğin bir uzantısıdır. Kilimlerimizdeki (belli bir olguyu işaret eden, gösteren) "im" motifi de hayat ağacı motifi gibi ölümsüzlük ve neslin sürdürülmesi ile ilgili motifler arasında yerini almaktadır.
İz bırakma tutkusunun ulusal bir yanı yoktur. Toplumların varlıklarını devam ettirme güdüsü evrenseldir. Binlerce yıl altı yüzden fazla uygarlığa beşik olan Anadolu, çeşitli kültürlerin akışını sağlayan olgulardır.
Bütün bu anlattıklarımızdan anlaşılan, neredeyse dünya insanlarının etrafında toplandığı bu en geniş kütleye, dağ silsilesine işaret, belirti anlamında Him Dağları, Him-al Dağları, Himalya Dağları deniyor. Kim bilir kaç on bin yıldır.
Bir not daha ekleyelim: Ural Dağları'ndaki Ur-al, Altay Dağları'ndaki Alt-ay ne ise, Himal(ya) Dağları'ndaki Him-al da aynı anlamdadır. Üstelik bu üç ana dağ silsilesi de Asya'da ve üçü de komşu sayılır.
Bir not düşelim: Bu isimlerin, görüldüğü gibi, en temiz ve her yerde konuşulan Türkçe sözlerimiz olduğu görülüyor. "Acaba bu adları o kıtaların insanları nasıl söylüyor?" diye baktık; aynı bizim gibi söylüyorlar. Anlamları da ya aynı ya da hiçbir şey demiyorlar. "Alp Dağları'nın anlamı için Avrupalılar ne diyor?" diye baktık; "karlı-buzlu dağ demektir" diyorlar. Bu kadar yüksek dağlar elbette karlı-buzlu olur.
Sonuç olarak bu anlattıklarımız, Türkçenin dünyanın neredeyse tümünde çok eski bin yıllardan beri konuşulduğunu gösteriyor.